top of page
Vahşi Batı

14 Şubat - 9 Mart 2013 / Artnext İstanbul

“Vahşi Batı” adını sinemanın bir janrı olan Western’den alır. Western sineması Amerika’nın keşfinden sonra oraya yerleşen ve göç eden toplulukların, henüz ulaşılmamış bir sınır bulmak amacıyla doğudan batıya doğru ilerleyişlerinin öyküsünü, karakterlerin kişisel öyküleriyle birleştirerek anlatır. Ulaşılmamış sınır kavramı coğrafi bir terim olarak ilk defa 15. yüzyıl Fransa’sında ülkeler arasındaki sınır çizgilerini betimlemek amacıyla kullanılmıştır. 17. yüzyılda Avrupa’dan Amerika’ya yaşanan göçler, Avrupalılara yeni ve geniş topraklar sunmuştur. Frederick Jackson Turner’ın teorisine göre bu durum kişilere limitsiz imkanlara kavuşacaklarına dair bir inanç ve umut vermiştir. Ancak vaat edilen bu umut beraberinde aşırı iyimserlik, gelecek odaklı yaşam ve doğal kaynakların boş yere tüketilmesi gibi sonuçları da getirmiştir. Roosevelt’e göre bu sınır arayışı Amerikan kimliğini oluşturmuştur. Turner’a göreyse Amerikan kimliği bu şekilde yerleşik medeniyetle vahşet arasındaki noktada kalmak zorunda bırakılmıştır. Tüm coğrafi sınırlar bitip Amerika Birleşik Devletleri kurulduktan sonra da coğrafi anlamdaki ulaşılmamış sınır arayışları devam etmiş ve Kennedy yeni sınırın uzay olduğunu bile açıklamıştır. Milton Stanley Livingston ise coğrafi sınır arayışının insan beynindeki sınırın yanında hiç kaldığını, asıl keşfedilmesi ve aşılması gereken sınırların orda olduğunu savunmuştur. Vahşi Batı, bu kişisel sınır arayışının kısa öyküsüdür. Sanatçı sergide yer alan işlerinde Western sinemasındaki gibi bu sınır arayışının etrafında gelişen olay örgülerini, duygu, düşünce ve birikimlerini anlatır. Bunu sinemadan farklı olarak hareketsiz karelerde, tuval yüzeylerinde yapar. Bireysel olarak bakıldığında, bu henüz ulaşılmamış sınır arayışı, doğduğumuz andan itibaren hem coğrafi / fiziksel, hem de beynimizdeki ve algılarımızdaki sınırlar olarak başlar. Tıpkı Roosevelt’in düşüncesindeki sınır arayışının Amerikan kimliğini oluşturması gibi, bu sınırların keşfi ile kişi kendi kimliğini bütünler ve oluşturur ya da bütünlemeye ve oluşturmaya çalışır. Bu durumda, kişinin karşılaştığı ve ve tepki vermek zorunda bırakıldığı tüm dış etmenler kişiyi medeniyetle vahşet arasındaki bir noktada bırakabilir.

bottom of page